15 Ocak 2023 Pazar

Atatürk ve Cumhuriyet

 



 TÜMER DİYOR Kİ:

Sevgili okurlar; bilindiği üzere, toplumumuz artık çok fazla okumamakta, önemli konu içeren videoları izlememekte.

Bu nedenle ben okurlarım sıkılmasın, ancak sıkılmadan okuyabilsin diye burada sizlere çok önemli konuyu her gün bir sayfa ekleyerek yazmak istedim. 

PROF.DR.ANIL ÇEÇEN’İN TİTİZLİKLE YAPMIŞ OLDUĞU ÇALIŞMANIN NETİCESİNDE YAZMIŞ OLDUĞU ATATÜRK VE CUMHURİYET ADLI KİTABINDAN ALINTILAR YAPARAK ATATÜRK'ÜN CUMHURİYET İÇİN SÖYLEDİKLERİNİ BURADA SİZE DE ANLATMAK İSTEMEKTEYİM.  

Nedeni ise, son zamanlarda Cumhuriyetin kazanımlarını içlerine sindirememiş olan kişilerin Cumhuriyete olan saldırılarıdır. 

ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET İÇİN SÖYLEDİKLERİ   (Sayfa 67)

Kendi içinde ulusal bir giz olarak sakladığı “Cumhuriyet” düşüncesinin, Atatürk’ün Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki konuşmalarında görülmesini doğal karşılamak gerekir. Ne var ki, cumhuriyet ülküsü gençliğinden ve bu ülkü için yola çıktığı günden beri her zaman içinde yaşamış, düşüncelerinin ve yaptıklarının dayanağı dahası temel amacı olmuştur. 

Çeşitli anılar ve olayların gelişmesinde Atatürk’ün davranışları bu gerçeği kanıtlamaktadır. 

Bulgar Türkolog Manolot anılarında, Atatürk’ün daha İkinci Meşrutiyet döneminden önce, saltanatın yıkılmasının gerektiğinin ve yerine cumhuriyet rejiminin getirilmesinin zorunluluğunu savunduğunu açıklamaktadır. 

Daha Selanik’teyken kendisinde gelişen bu düşünce, zaman zaman Atatürk’ün bazı konuşmalarında dile gelmiştir. 

Çok açık olmakla  beraber, onun sözleri incelendiği zaman, en büyük hedefinin çağdaş bir cumhuriyet devleti kurmak olduğu kolayca anlaşılmaktadır. 

Gençliğinde ve savaş yılları konuşmalarındaki dolaylı anlatım, Cumhuriyet kurulduktan sonra açık anlatıma dönüşmüştür. Onun her söylevinde Cumhuriyetle ilgili bir parça bulmak olasıdır. 

Daha Selanik'teyken kafasının içinde Cumhuriyet düşüncesini bir hedef olarak taşıyan Mustafa Kemal, bunu ulusal bir giz olarak zamanı gelene kadar saklamasını bilmiştir. 

Bir yandan yakın çevresini ve arkadaşlarını Cumhuriyet düşüncesi doğrultusunda uyarmış  ve eline olanak geçtikçe onları da cumhuriyetçilik doğrultusunda bilinçlendirmeye çalışmıştır.

 Savaştığı cephelerde beraber bulunduğu arkadaşlarından, onun cumhuriyetçi düşüncelerini öğrenebiliyoruz. 

Özellikle Atatürk'ün Halep'te bulunduğu sıralarda, cumhuriyetçi tutumu biraz daha kesinlik kazanmaktadır. 

Atatürk'ün daha işin başlangıcında Cumhuriyet için yola çıktığı ve tüm yaptıklarını bu hedefe ulaşmak amacıyla adım adım gerçekleştirdiği Mazhar Müfit Kansu'nun defterlerinde görülmektedir. 

Erzurum Kongresi sırasında Atatürk, Mazhar Müfit'in yeni bir hükümet biçimi aranması gerektiği konusundaki sorusunu yanıtlarken: "Açıkça söyleyeyim: Şekli hükümet zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır" der. 

Yola çıkarken bu düşüncede olan Atatürk'ün, Cumhuriyetçilik anlayışını belirleyebilmek için öncelikle onun Cumhuriyetle ilgili konuşmalarına bakmak gerekir. 

Onun sözleri bir bakıma Türkiye'de Cumhuriyetçiliğin temel belirleyici kaynağını ve çerçevesini oluşturmaktadır. 

Öncelikle Büyük Söylev'de Cumhuriyetle ilgili olarak şu bölümler yer almıştır:

"İçinde bulunduğumuz o günlerde Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son olarak, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi kavramını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. 

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? O halde sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?

Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan kısıntısız, koşulsuz, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak. 

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur. Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık şuydu:

Temel ilke Türk ulusunun onurlu ve şererefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. 

Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz. 

Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. 

Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı yönetici getirmeleri hiç düşünülemez. 

Oysa Türkün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. 

Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm, işte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktı."

"Başarı için pratik ve güvenilir yol, her evreyi zamanı geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu buydu. 

Ben de böyle yaptım. Ancak tuttuğum bu pratik ve güvenilir başarı yolu yakın çalışma arkadaşım olarak tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda zaman zaman görüşlerde, davranışlarda yapılan işlerde beliren temelli ve ikinci derecede anlaşılmazlıkların, kırgınlıkların ve sırasında ayrılıkların da nedeni ve açıklaması olmuştur. 

Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculuklardan kimileri, ulusal hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına kadar uzayan gelişmelerinde, kendi düşünme ve ruh yeteneklerinin kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. 

Bu noktaları, aydınlanmanız için kamuoyunun aydınlanmasına yararlı olmak için, sırası geldikçe birer birer göstermeye çalışacağım. 

(Sevgili okurlar; yukarıda söylenen sözlere dikkat etti iseniz, Mustafa Kemal Atatürk'ün en yakın arkadaşlarının dahi Cumhuriyete karşı çıktıklarını ve önemini anlayamadıklarını okumuşsunuzdur. İşte bugün de aynısı var. Demek ki, bizler Atatürk'ün görüş ve düşüncelerini tam hazmedememiş, anlayamamış, anlatamamışız. 

İşte ben bu nedenle, burada bu sözlere yer vermek istedim. )